Mihrâbın çatlağından sızdı gece
Kandilsiz kalan sîn, nûra susadı
Aklımın seyrine düşünce vuslat
Her secdegâhta gölgem kısaldı
Neyzârda sustu bin yıllık aşk-ı nây
Ezgisiz kaldı her feryâdın ferşi
Gözlerim âlemi geri sardıkça
Sükûtla söküldü gönül perdesi
Karardı her vakit, terk etti ani
Sırlara dokundu zâhirin bâdesi
Bir aşk ki namekan ezelden safi
Sende unutur zamanın kendisi
Hicrânın közüyle boyandı yüzüm
Yakmaya and içmiş bendeki hüzün
Seninle yürüdü bana doğru har
Yakıp baharımı nara bıraktı
Sükûta dönmüşken ezel secdesi
Benlikten soyundu kalbimin sesi
Küllerle yazıldı son kıblem sana
Sende tükendikçe sen oldu sesim