kirpiklerimin yokuşundan düşen yağmur taneleri gamzelerinin arkından gönlünün denizine aksa diyorum hicri takvimlerde eskimiş telmih zamanlardan miras olan bu hissin...
Beşaret muştuları düğümlenmiş göğsüne Karargahlar kurulmuş, ordugâhlar darbede Hangi çağdan kalma şu naşice hallerin Berg-i gümrâh zul olmuş yağıyor üzerine Ah amanlar içinde ol hüdâ bir...
bakışlarının koridorundaki soğuk esinti hüznün kafına ulaştırdı yüreğimi bilmem rakım kaç… düştüğüm derinliğin dibini bulamıyor avuçlarımda kırılan duaları toplayamıyorum kırık bir kalemin ucunda toparlıyorum ne varsa...
soluksuzum bu aralar aralıksız… sağır bir geceye dil döküyorum arada bir rüzgar cevap veriyor sessizlik kulaklarımı patlatıyor beynimde provokasyon silüetin su sıkıyor gözüme sayıklıyorum arada ne...
beyaz yapraklarda kanlı dövüşlerin yara izleri katliam meydanlarında inanç çatışmaları aklıma sığmayan dehşetin üç boyutlu tomografisi ve inancımı katleden seferler geçiyor gözümden satırlar kalbime batıyor, içimde...
ardım sıra koşar mı sevincime yas tutan hüznüm yeniden boğazlar mı ayaklarımın bastığı yer küresinde avuçlarımın arasında kanatlanan dua ve dilsizliği bütün geçmişin secdelere sığdırdığım nazarlarımı...
Lisanı yaban olan nice yurdu dolandım Huzur bulunmaz kumaş geçte olsa anladım Deva ararken derde türlü yola savruldum Dert içinde dermanım zor da olsa anladım İlahi...
suların döküldüğü havza gözlerim dağların arasından kıvrılıp gittiğim Fırat ile Dicle arasında bükülürüm gönüllere uzanan bir köprü lisanıyla gece mavisi örterken kayaları çırpındıkça dalgalanırım yüzüm balçıklı...
bütün açmazlara yara açan bir yaşamın düşünde… gül rengi… güvercin kanadına bağlı eskiden uçuşurdu mektuplar havadisler zaman eskitirdi merceğinde kalırdı duygunun sıcaklığı ipsiz düşlerde sonsuzluğa uçmak...