gam-ı har(e)
cidar sessizliğin soğukluğu
betona serpilmiş göz ıslaklığım
gönül kapımın yegane mazgalı
süngüsü kalbime geçmiş bakışların
içimin tutuşmuş harmanı
biliyorum…
bu feryat durduramayacak yokluğunu
şahadet ederim ki…
her fecri sadık esnasında ezayım
kıblegahımda böylece dururken cemalin
bir melek içimden alana dek
hafiflemiyor burkulan yüreğimin ağrısı
nefes aralığıma denk düşen yarim
dudağımın çatlamış susuzluğuna
adını em diye sürerken
secdelerde bozulana dek ahrazlığım
dualara kundaklıyorum seni
arşa arşınlanırken böyle avazım
hüznü zarda kalsın nazarım
ülküme uzak, düşüme yakın
o en sırlı gecelerde
göğsüme çatılsın kaşların
“kaldır nikabını”, lir olsun yüzüm
ey hudutları olmayan hududum
alemlere alem oluşumun zerki
divanı rahlegahım, zuhuratım
zapta geçiyorum gamı haremi
sen bilme…
harabat içinde sana dair zelilliğimi
şerrin yedi kapısında ferman
boynumun kırıklığında vebali aşkın
sorgulardan geçiyorum epeydir
ya itibarı riya etme
ya da…
hükmü cemalinle kır kalemi
şüphelerin katreler yağdırmasın
yedi alem kapısına asılayım ki
gözümün ferine insin karalar
gönlünün zindanına at beni
sana bulaşmasın hüznü nar
mutmain ol…
yokluğun bir tek beni paralar.