Şimdi yüreğine bağdaş kurmuş yetim sevdanın kelepçelerinde esareti yaşa. Sana ne bıraktığımın öneminden geçerek, yaşadığım önemsizlikleri bırakıyorum baş yastığına ve ruhunun kirlendiği sokaklardan geçiyorum. Kaldırımlar boyu şehvetin, ihtirasına boyanmış duvarlarda yüzünün çizgilerini görüyorum. Dudaklarının iz bıraktığı boyalara kusarak nefretimi, bir şişe şaraba gömdüğün sevdanın pusulasını yırtıyorum bu gece. Şimdi silkeliyorum üzerimdeki kirlerini, güvez rengine boyanmış dudaklarının arasına oturmuş esrik tebessümün beyninde oluşturduğu narat dönüşleri hesaplamıyorum.
Gittim ve oyun bitti… Şimdi tutarsız hallerinin boşluğunda en büyük çelişkileri yaşa ve seni nasıl sevdiğimin öneminden geçerek, senden nasıl vazgeçtiğimin sorusunu bırakıyorum kafana, bir de unutmadan, tenine serilmiş üç kuruşluk çarşaflara dilediğince ser bedenini… Umurumda değilsin! Umudumda değilsin… Bugün senin olsun, yarın da hatta önümüzdeki bir kaç yıl da senin olsun. Devranın döneceği, yüzünün buruşup teninin eskiyeceği günlerden de geçerim. Bakışlarında bin pişmanlık, yüreğinde azapsı bir sızıntı ve utanç içinde yüz hatlarının çukurlarına düşeceğin o gün gelir. Yanakları kızarmış sokak lambalarının rüzgarın eteklerini savurduğu günleri anımsayarak güzelken haz aldıklarında gün gelir boğulacaksın.