Aşk, bazen bir rüzgâr gibi girer insanın içine. Hangi vadiden estiğini bilmesen de içini titreten o serinliği hissedersin. Başlangıcı belirsizdir; ancak bitişi fazlasıyla keskindir. Çünkü aşk, en çok da vedasında derinleşir.
Bir bakış düşer gözlerine. O bakışla birlikte tanımadığın bir yüz tanıdık hâle gelir. O an bir şehir kurarsın içinde. Pencerelerinde umut, avlularında kahkaha, arka sokaklarında saklı korkular yer alır. Adını anmadan dokunduğun bir ruh olur o kişi. Konuşmadan anlaşabildiğin, teninden çok özüne değdiğin bir yakınlık…
Ancak her şehir bir gün yıkılır. Her pencereye her sabah güneş doğmaz. Aşk, içinde yıkımı da taşır. Ayrılık ansızın gelmez; yavaşça yaklaşır. Önce konuşmalar kısalır, ardından sessizlik uzar. Bir sabah uyandığında, alışkanlıkla uzandığın elde boşluk bulursun. O an, dünya biraz daha ağır gelir.
Ayrılık bir çığ gibi düşmez üzerine. Önce kar taneleri gibi birikir. Ufak detaylar, hatırladıkça içini sızlatır: kahve kupasında kalan iz, koltukta unutulmuş bir saç teli, birlikte dinlenen bir şarkının ilk notası… Her biri kalbinde yankılanan acı bir hatıraya dönüşür. Unutmak istersin ama unutmaya çalışmak bile onunla ilgilidir.
Bazı kelimeler vardır; “hoşça kal” gibi. Söylenişi basittir, ama söyleyenin içinden bir parça koparır. Tam olarak neyin eksildiğini açıklayamazsın; sadece eksik hissedersin. Nefes alırsın ama tamamlanamazsın.
En çok da gece bastırdığında ayrılığın sesini duyarsın. Duvarlar üzerine doğru yürür. Saatin tik takları zaman değil, yalnızlığı sayar. Yastığa başını koyarsın ama uyuyamazsın. Çünkü aşk giderken, uykunu da beraberinde götürür.
Sevdiğin kişi gittiğinde yalnız kalmazsın sadece. Onunla birlikte geçmişin, geleceğin ve seni onunla seven halin de gider. Aynaya baktığında artık tanıyamazsın kendini. Aşk, seni önce güzelleştirir; sonra tanımadığın birine dönüştürür.
Ayrılık, kanamayan ama kabuk da bağlamayan bir yaradır. Görülmez, fakat her nefeste içini çizer. O sesi bir daha duyamayacağını bilmenin acısıdır bu. Aynı kokuya, aynı gülüşe, aynı sarılışa yeniden dokunamayacağını bilmek… Hepsi artık sadece hatıradır. Ve hatıralar, dokunulmaz ama yakar.
Sonra öğrenirsin: bazı aşklar kavuşmak için değil, insanı büyütmek için yaşanır. Bazı gidişler kalmaktan daha onurludur. Bazı acılar, insanın kalbinde bir nehir gibi akar. Eğer boğulmazsan, kıyısında başka bir “sen” bulursun.
Aşk, geldiğinde seni bulur. Ayrılık, gittiğinde seni terk eder.
Geriye ne kalır?
Bir ses…
Kalbinin tam ortasında yankılanan o son ses:
“Ben seni sevdim.”
Ama sen, susarak gittin