çek tabureni eza…
dem seninle vahdet demidir
köhne balkonun tozunda ah meylenip
vah silkelemeyeli ne çok zaman olmuş
gam sızan geceleri karaya bağlayalım
bu liman bizim, kim yanaşır ki efkarımıza
birazdan ayrılığın sesi duyulur sol notadan
do teline şelpe vurur ustalar
bir ayrılık türküsü çalar sessizce
anılar çarşaf serer gam sızan bu limana
kim bilir, kaç oktavla geceye karışır ağıtlar
sonra…
komşu özlemin ışığı yanar, kapısı açılır
bilirim dayanamaz, gelir bağdaş kurar aramıza
sokak lambalarının al çalan yanakları kızarır
şafak sökmez gecelerde nem tutarız beraber
parke taşlarında sağır bir sessizlik
ve arada bir ıslık çalar rüzgar
dolunayın kızılca süzümü düşer denize
eflatun bir yansıması olur hasretliğin
mor kuşanır solumun ağrıları
“bir mahur beste çalar”
şenlikler dağılır gönül bahçelerimden
telgrafın telleri ip atlar kirpiklerimde
kahvenin acı telvesinde seyirir gözlerim
ve yeni bir ümit peydahlar fincanın şekli
sabaha dek tutunurum belki de…
sonra…
fecrin ilk vurumunda titrer yüreğim
gözleri mahmur bakar yıldızların
birazdan şafaklar söker içimde
yaldızlı bir yalnızlığa gebe düşmeden
yuvasından uçan kuşlar aşkına
martıya aş veren suyun yüzü hürmetine
gelsen diyorum
duvara yansıyan gölgem de terk etmeden
dişlerime vuran mazgalların gıcırtısı
yüreğimin koridorlarında volta atan hasretin
yüzümde parçalanmadan silüetin
gelsen diyorum…
alıç bir ağrıya ruhumu alıştırmadan…