Semihhan Aydemir

Anka/Ra

sakiya camında duran esrarlı gözlerin
kirpiklerinin dekoltesinde süzülün bakışların
kızıl kurdeleye sarılmış gün batımlarına uzanıyor
karıncalara tırmanma parkuru sarmaşık saçların
seni her gördüğümde içimin rahvan tayları ayaklanır
kör ebem, topal talihime el verip
seke, seke geçerim önünden

kapı aralığının basamak boşluğu takılıyor gözlerime
tılsımı çözülemeyen duyguların koridorunda duruyorsun öylece
bakışların sokağıma bir vahi misali iniyor
ve ben vaha çöllerinden sahraya uzanıyorum
şaman bir inancın ateşine yel taşır gibi
saçların savruldukça içim yanıyor benim

adım gibi eminim, delilik bu
sen, ağır romanlar okuyup çayla meylenirken
zamana meydan okuyan sloganlar yazıyorsun
bense, bakışlarının koyu telvesinde acemi falcı
şiirle uğurluyorum sokaktan içeriye çekilen gölgeni

evel zaman içinde, kalbur deve kamburuna dönüyor sırtımda
kendi hayat öyküsünün kahramanı
bir kadının bakışlarından geçiyorum
manasının taşıdığı ağırlıkta çökerken omuzlarım
bedenimin fay hattını sendeleyen adımlarımda keşfediyorum
sonradan fark ediyorum, sen beni tamamlayan yanım
bense sana ümitsiz vaka, uzak ihtimaller diyarı

bir gün, bir sabah gördüm…
aydınlık şen dokunuşlar yaparken eteklerine
gün ışığı göz rengine boyanırken
hayat, soluğunun içselleşen dudağında şekilleniyordu
ve bir çayın sıcak yudumunda huzur buluyordun
geleceğe ümit taşıyordu gala gülüşlerin

bir gün, bir akşam üstü…
güneş yanaklarında kızıl utançlar taşırken
gölgenin kaldırımları örttüğü vakitlerde
henüz gök ay’ı geceye doğurmazken
bir yılkı sırtında özgürlüğe kırbaç atan sipahi misali
kirpiklerin yayda gerilmiş ok, kaşların tüfek çatığı
ağzında şerha acıların tonajla mühimmatı
esmer gecelerden kalma bir Anka/Ra gibiydin

olsun, ben seni yine de sevdim…