yüreğim yitik düşlerin ipinde sevgili çeksem kopacak, salsam gidecek bu gece fazla puslu İstanbul bacalardan duman yükselecek kahvehanelerde yudumlanan çay sokağın başındaki çocukları üşütecek ben de...
Beni ezvanın ateşine tutun Ten acısın, yürek yansın Yüzümdeki çukurlara dokunmayın Onlar acıdan aldığım bilgenin nişangahı Rıhtımlar boyu serin cüssemi Ama gün doğmadan verin toprağa Bir...
Saçlarını parmaklarıyla tarayan çocuk Sevgi ile bakışına aldanma Sen böyle uslu durduğuna bakma a güzel Büyüdükçe kabuğuna sığmayacak Aç pencereleri, bırak havalansın perdeler Bir süre sonra...
Şehr-i kabus, gölgeler yükseliyor Nasıl bir acıdır ki feza da/hi ağlıyor Meftun-i lahzada cebir, Kamber, kubbe düşüyor Sana inat diyorsun Sol yanım kırılıyor… Ak gerdan şer-re...
Bedirden çıkagelmiş Hendeğini aç bana Gülüşlerin tomurcuk Bakışların nev bana Şimdi kıyam zamanı Feza’da elem esas Cebel bendime maşuk Hülasası dem bana Saraylılar misali Eteklerin tutuşmuş...
Yemekte damak, acıda yürek kıyası fazla yabana atılacak bir şey olmasa gerek, hepimizin farklı kelimeler ile dile getirdiğimiz ortak ihtiyaçlarda birbirimizi tepelemekten dolayı egomuzun bir türlü...