mart’ın saçaklarından sarkan yağmurlar,
ıssız bir limanın paslı demirine çarpıyor
kırık bir kayık, zemherinin göğsüne yaslanmış,
toprağın koynunda uyuyan cemreyi bekliyor
gök kuşağı, melankolik bir hevenk gibi,
gün arasına seriliyor usulca
lirik bir şarkının titrek notalarında,
sevgilinin sesi yankılanıyor
çehremde dolaşan seher yeli,
saklambaç oynayan hülyalarıma değiyor
körebe olmuş umutlar,
kuytu köşelerde
zamanın örgüsünü söküyor,
ince bir tığla…
mitolojinin eski masallarında kalmış zerda,
çamurlu yollarda kaybolmuş bir aşkı çağırıyor
fezanın eza kokan yankısı,
funda kokulu ayrılığın suretinde
beyaz bir tuvali kirletiyor
zaman, paslı bir tığla ayrılığı örerken,
nal izleri derinleşiyor çamurlu yollarda
girdapta savrulan bir hülyada,
sazlıkların hüznü dokunuyor yüzüme
ve ben…
o ıssız limanın kıyısında
sallandıkça su alan,
kırık bir kayığa yazıyorum şiirimi.