Şu fukara halim, az mı çekti yükünü Gönlünün gülşeninden, yevmiyemi isterim Kırk yılda zor bulduğum, sanki yetmezmiş gibi Firakı çehresinden, bin nazını çekerim. Maksudi emareni, bir...
girdiğim savaşlardan aldığım yaralar duruyor yüzümde bilge haritası, zamana koordine edilmiş pusula ayaklarım toz kaldırmayacak kadar yorgun artık kaç yüzyıldır mekik dokuyorum bu patikalarda çok muhabbetin...
Mihrabım yüzün kıblegâhım gözlerin Şehâdet parmağımda galibi mülkiyetim Bu cihanın hanında bir zerrecik ülfetle Alnını öpüşümde duruyor tüm servetim Hayallerim hicivkâr arzular tığlı yama Aldırma dertgâhıma...
kestane yüzü görmemiş sobaların eklemlerinden kırılma duygusuyla… h/isli bir ürperti kıvrılıyor dudak boşluğuma şerha tesirli bağ vurumu yatağım düşünceler ritüel çembere bağdaş kurarken medeniyetler doğuran coğrafyam...
duygular taburu endişe arazisinden geçiyor düşünceler vadisine tüfek çatıyor benliğim konuşsam… sorgularda vurulacak sözlerim sussam… lerze bir sallanışta kırılacağım levanti bir kalpte durmak zulümdür… ben ki...
Geçer denir em sürülmez yaraya Bağdaş kurar düşünceler araya Dolu almaz, boşu dolmazsa sevda Bir içrelik halden geçsen ne yazar Suskularım dile gelse şaşarsın Gam haline...
bir zümrenin içinde zerre iken cihanda neden hiç ölmezmiş gibi dem vurulur dünyada… kavimler helakına yas tutan gözlerim Ken’ân diyarının öksüzü özüm vidali bir cenderenin içinde...
sırtımda taş devrinden kalma bir ağrı ağrıyan yanımın emsiz reçetesi sevdalar anlaşılmazlığın kenar mahallesi benliğim bunca yüke rağmen günahlarımı giyinip mavera’dan geldim dünyanın bu arsız kuyularına...
Dehlizime saklı ruhumun cüretkarlığı Mavi düş, siyah ölüm ve yokluğun Hangi aynaya baksam yüzüm kırık Ezelden seyyah ebede varmaya menzilim Ölüm ardım sıra, koşar adım Perçem...