Semihhan Aydemir

Giriftar

Yokluğunun bana yüklediği sırtımdaki kamburla
Hayat denen vadinin içinde ağır bir yüküm kendime
Nasıl olmuşsa farkında bile değilim
Sürgün yemişim alın yazgımın sen olan tarafından
Toparlanamamış bir savrukluğum ben ömrüme

Küçük bir çocuğun yırtık cebinden misketi düşmüş duygudayım
Saçlarım tozla kaplı, gözlerim buğulu ve ellerim yumruk
Kendime kırılmışlığım misket gibi yuvarlanıyor içimde
Bir vadiden geçiyorum içselleşen yürek boşluğumla
Uzak düşlere sürdüğümden beri umutlarımı
İçim sana giriftar ve pervasızca sürüklenmekte…

Yazdıklarımı yaşarken, siz bunu şiir diye okuyun
Acımasın canınız…
Arif’e gözü kör bir dünyanın tarife takılmasını anlayamıyorum
Azı dişi kelpetenle narkozsuz çekildiğinde o diş ağrısı neyse
Öyle acıyor canım ve kan yutuyorum ciğerlerimden
Siz yine de şiir diye okuyun bu mısraları
Acımasın canınız…

Oysa giriftar bir sevdanın boğma riskini de biliyordum
Ama celladına aşık mükemmel bir tutsağım ben
Bu yüzden kalbimin altına yerleştirilen basamağa dikkat edemedim
Boynuma geçen ipi de gerektiği kadar sıkmadım
Emri verecek olan baş parmağın aşağıyı gösterdiğinde
Muhteşem bir kıyım ve can çekişen bir ölüm sunmalıydım sana

Boynumun geç kırılması, çekeceğim acının boyutu önemli değil
Sen yine de yaptığımın bencillik olduğunu söyle
Şiirlerine beni katil ettin diyerek suçla
Vicdanın seni asla rahatsız etmesin…
Adımın yarısını sende unutmuşken ben
Aşk-ı han bildiğim gönlünden sürgün etme
O bana yeter…

03.12.2018 / Aşk-ı eza buyuran yar-i candan saatinde…