ardım sıra koşar mı
sevincime yas tutan hüznüm
yeniden boğazlar mı
ayaklarımın bastığı yer küresinde
avuçlarımın arasında kanatlanan dua
ve dilsizliği bütün geçmişin
secdelere sığdırdığım nazarlarımı
topluyorum şimdi
cümle yabancılığımı burada bırakarak…
kulaklarımın pasını silecek
göğe kanatlanış gibi
bekle, ey şehr-i Eyüb-i
bekle, fethinde bin mana gizli
bekle, yüz sürmeyi özlediğim minare
bekle, içime huzur verecek kubbe
hey Haliç, seyrine daldığım
şadırvanında yıkansın yüzüm
avuçlarımdan yudumlayıp suyunu
diz çöküp avlunda
kavuşma aşkına…
bütün şaşkın bakışlar arasında
şükürle secde etsin sevinçlerim…
söyleyin, kurulsun meclis
tokmaklar dövsün içimin davullarını
gurbeti tar etsin
bütün yıkımları onarsın bu gidiş
nasibin vardıracağı köy meydanında
nasibinden aslın tüm sevmelerim
özlemlerime kavuştursun ömür rehberim
hey…
mesafeleri manasız kılan
aynı göğün altında,
aynı toprağın üstünde
güneşe ve aya göz kırpan sevgili
yıldızların koynunda üşüme
vakit ezanlarda buluşma v’akti
sıcak tut yüreğini…