eşkıya bir azabın nasen koynundayım mahzenime düşmüş gitmelerine gebe yüreğim, yokluğunda mecnun’laşırken yırtık ceketimin yamalı cebinde resmin savrulmuş saçlarını küçük ellerimle topluyorum adını hicret koyduğun zamansız...
Şimdi şiir yazıyorum say Beynimin saklısından uçuşan can sızılarım İç ekşimesiyle geçmişi iletirken mısralara O beğenerek okuduğun dizelere gömül Sonra gururlanarak bak yüzüme Yüzündeki narin tebessüme...
Servet-i ala misali serdim gönlümü Aldıklarında senin, bıraktıklarında Geride bir şey kaldı mı diye düşünme Düşündüklerinde senin, düşünemediklerinde Kendinle sulh eyle gülümse arza Dert edip gönlünü...
Aykırı düşünceler arasına sıkışmış hallerin Boynundan vuruyorken saatleri Utanmıyorsun değil mi? Mısralar arasına serpişmiş gitmelerin Beyaz yapraklara kara çalarken Bir celsede unutmamı bekleme geçmişi Benimde bir...
Keder-i sıfatı giydirdiğinden beri zatı halıma Şems-in pervazına dudak payınca oflaz figürler yolluyorum Yeni kentler ve saraylar inşa ediyorum adına Bir gün geri gelme umudunu cebime...
Ta-ala sabrına nişan-ı garkım Düşünsenize… Kalabalıklar arasına kefenlenmiş hayallerimiz Ayaklarımızın bastığı ağırlıkça topraklıyoruz kendimizi Yaptıklarımızın, düşündüğümüzden daha ağır vebal getirdiğini bilerek Hayâsızlığımızı unutkanlığımıza gömüyoruz Dönüş yok…...
günlerden elem-i zan yol yanlış, adres yanlış, sen yanlış meteliğe serilmiş cüssenin giyindiği günahları çıkarma bende içinde döllenmiş ihanete kurşun sıkmadan daha topla kendini ömründen ey...
garb-ı nafi bir azap ile el ele tutuşmuş zaman felekiyat-ın koynuna yatak sermiş sirrusların cemalinden cebel-in dehliz diplerine düşüyor yaşamak denen şey şimdi mengene çarkının dişlerine...
Sokak lambalarına gizlenmiş yüzler duruyor Yüksek topuk, mini eteklerine asılmış umut Tek bir celsede kirleniyor her gece Olan bitene duyarsızlığın yükseldiği Kaldırımlar boyu gölgeler Rujlu dudakların...