Rûz ü şeb arasında Ervah bulduğum güzel Şu yörük gönülgâhın Surlarını yık yeter Yâr kaşın kemanına Kanlı ay tutumuyla Bu aşkı bâd-ı sabâ Sır edip sakla...
Gök kubbenin atlasından Burçlar inmiş gerdanına Melekler libas giyinmiş Kandil tutar yar yoluna Yedi kapının birinden Uzandı tuttu elimden Şavkı vurunca gözüme Sandım ki cennete düştüm...
Ey aşığım her gülene aldanma Bir olmaza gönül verip bağlanma İnsanoğlu gâm çırağı değildir Gönül yükün omuz ile kaldırma Vefasıza meyil verip yol alma Cemaliyle aşkı...
kirpiklerimin yokuşundan düşen yağmur taneleri gamzelerinin arkından gönlünün denizine aksa diyorum hicri takvimlerde eskimiş telmih zamanlardan miras olan bu hissin çağdaş duygusuyla uğurlarken gönlümün mayıs kuşlarını...
Zahit şarabından içip cevreden Her mey sunan demde saki değildir Can nakışlı bağda seyran ederken Her gördüğün yeşil haki değildir Garip bir hal ile yola düşerken...
Kaldır nikabını vech’in göreyim Gevher-i nârına düşüp yanayım Şem-i ruhsarına bezm-i haline Alıp can havliyle sardırır beni Dökülmüş zülüfler örtmüş çehreyi Saçılmış gerdana nakış benleri Şarab-ı...
Deli bir poyraz esiyor yine Kalk gidelim diyor bizim ellere Dağların ardında sıralı hasret Dizlerim gidelim bizim ellere Ne dağlar aşıldı ne kaldı derman Yâri şirin...
Kader tuzağına beni çeken yar Cihana bedel derdim var benim Ne yapsan yine de severim seni Halimi hatırımı sorda öyle git Şu gönül bahçemin derilmez gülü...
Sevgi emek işidir Seven gönül usanmaz Yâri güzel olanın Başı beladan çıkmaz Bülbül güle küser mi Gönül koyup gider mi Yâri güzel olanın Çilesi hiç biter...