ölü bir şehrin yasını tutan gökyüzüyüm şimdi kuşatılmış kalenin duvar soğukluğu yüzüm çehremde kızıl gamlar demleniyor ruhumun duvarlarında balyoz darbeleri beynimde narkoz etkisi gülüşlerin mahşeri bir...
sükûtun dikiş attığı dilde kaç yara olduğunu bilsenizyutkunmaktan nefret ederdinizkaç kez aynı duygunun ağına düşer insandönüp dolaşıp aynı yerden kırılmak nasıl bir hisinsanın gözleri hep aynı...
sevdim seni… niçin sevdim kime ne? boyun kısa yada uzun olduğu için değil rengin açık yada koyu olduğu için değil gözlerin büyük, burnun küçük olduğu için...
Göz kapaklarımdan kalbime iğne gibi batan bir acı Tarifsiz ve zulasında bir tek, aşkı olan adamım ben Gecenin sessizliğinde yokluğuna çıldırmış Yutkunurken kalp spazmı geçirir halde...
Senin bana sözün vardı Sözün gitti nazın kaldı Benim sana özüm vardı Gittin ya sen viran oldum Sen evelden ümidimdin Geleceğe hayalimdin Avucumda dua iken Yakardığım...
İçimde ironi bir sevdalık Beyin frekansımda boy aşan dalgalar Hangi tele inse mızrap, yüreğim harda Ve “Emeğimsin” şarkısında yitiyor emeklerim Sen yoksun, gecenin küfü siniyor odama...
Elimde yaşadıklarımızın ortak vebali Misket misali yuvarlıyorum günahları Bıçak gibi yüreğime saplanırken anılar Sinüzit misali azıyor beynimdeki düşünceler Olur, olmaz yakama yapışıyor ellerin Çatılmış kaşlarımın arasına...
Ruhumun çizgileri, yüzüne eş sevgili İnadından vazgeçip, gel bana mahşer gibi Olmaz deme yüreğim, yokluğun azap gibi Sana birşey olmasın, öleyim nemrut gibi Avucumda biriken, ümitlerim...
namus belası, eğreti sevda turnam, eğilmiş yüzü kaldırımlara başında kan renginde örtüsü ve beyazdan kefen misali gelinlik duvaksız gelin gidiyorsun, avuç dolusu ıslaklık gözlerinde vakitsiz yağmurlar...