Yıl 1980 yine… Bu sefer cemrenin toprağın koynuna bıraktığı tohumların yeni yeni filizlendiği zamanın ipine tutunmuştur çocuk, anne sol yanına inen ağrının kırbacında emziriyormuş çocuğu. Köy güzeli akşamın alaca kızıllığına başını kaldırarak fezanın eteklerine tutunan akşam güneşinin eteklerinden umutsuzca tutunmaya çalışıyor anne ve o sırada baba düşük omuzuna astığı ceketi ile dış kapının eşiğinden görünür. Kısa bir bakış ve ben gidiyorum, daha sonra dönerim der… Anne göz bebeklerine birikmiş bulutların arasından buğulu gözlerle bakar babaya ama bir şey söylemez. Susar ve boğazına düğümlenen hıçkırıklarını bastırmak için çocuğa bakar, baba gider çocuk öksüz, anne yalnız kalır…
O an kaburgasına oturmuş ağrının ciğerlerine yaptığı basıncı unutur ve çocuğa bakar, göz kapaklarının ritmi artar. Biraz sonra içinde kopan fırtınaların göz bebeklerine biriktirdiği yağmurları döküverir anne… Çocuk o gün bir kez daha yağmurla tanışır. Annenin yürek sızısına anlamsızca bakan çocuk gözyaşlarını sil dercesine minik elleri ile annenin al yazmasından tutarak çeker.
O gün, günlerden hüzünmüş… Adını şems (güneş)’ten alan çocuk anne için yeni bir güneş olmuş… Her türlü acıya göğüs gererek, yüreğinde kangırene dönmüş yaralarının farkında bile olamadan yılları ardı ardına devirmiş…
Çocuk büyümek için acele eder…
Biran önce büyümek için acelesi vardır artık çocuğun. Büyüyecek ve annesinin yüzündeki buğulu yaşları silecek küçük aklı ile…
Ama kabus devam eder…
Elem dünyasının gam sofrasından kanrevan yiyip içen anne her gece sol yanının ağrısı ile uyanıp emzirir çocuğu…
Çocuk büyümek için çırpınırken anne bedenini saran kanser ile mücadeleye başlar…
Bir gün ansızın, sus saraylarının ışıksız ininden hazan düşer annenin ak göğsüne ve dönüp göbeline bakma şansı dahi olamamıştır esnasız gelişe… Artık vakit tamamdır ve elleri hala yıkanası bir çocuk arkada kalacak diye bir hamle daha soluğunun kesilmemesi için direnir. Lakin çorak toprağın çatlamış yüz hatları misali dudakları kurumuştur annenin… Göz bebekleri büyümüş, o sonsuz yolculuğa gözlerini yummadan önce çocuğunu arar… Yalvaran bakışlarla etrafına bakmasına aldırış etmez yanındakiler. Zira çocuk artık altı yaşındadır ve çalışmalıdır… Okul çantasını henüz evin salonuna bırakmadan koyunu kuzuyu gütmesi gerekmektedir. Bu yüzden son yolculuğuna annesini uğurlama şerefini de, hüznünü de anlayamadığı gibi yaşayamamıştır…
büyüyen çocuktan,
yaşanmamış çocukluğa…
merhaba küçük, merhaba çocuk
bak maviler topluyorum senin için
geceleri cemalinle aydınlatarak
kederimi minik yüreğine adıyorum
kaybettiğin sevinçlerine kanat çırpıyor
seni özüme yazıyorum
üzülme çocuk, üzülme küçük
feda ettiklerinle,
heba edilenleri bir bir topluyorum
sana ağır bedeller ödeten hayata da
senin lisanınla kusuyorum
sen elemlenme küçük
annenin ellerinden de öpüyorum
ve sana nidalar besteliyorum
yeniden anlaman için seni yazıyor
ve büyümen için seni,
sıfırdan tasarlıyorum