Gün, toprağa doğru doğuyor artık.
Ufuk çizgisi değil,
kırılmış bir zaman cetveli gibi duruyor göğsün üstünde.
İçinden değil, üzerinden geçiyor saatler
ve kimse artık vakti sormuyor birbirine
çünkü kimsenin elinde durmuyor zaman.
Kaldırım kenarlarında
birikmiş tozlar gibi yürüyen insanlar
yüzleri değil adımları konuşuyor.
Her yol, yarıda bırakılmış bir hikâyenin izi
ve hiç kimse tam olarak nerede olduğunu bilmiyor.
Gökyüzü hâlâ geniş
ama başlar eğildikçe
bulutların yerini unuttu insanoğlu.
Kuşlar göç etmiyor sadece,
giderek yalnızlaşan bizden kaçıyor.
Bahçeler suskun,
yapraklar dökülmüyor artık,
gövde mevsimi terk ediyor sessizce.
Şehirlerin ortasında
büyüyen bir sessizlik var,
taşın sesiyle çatlamış kalplerin arasında
dolaşan şey artık insanlar değil,
unutulmuş anların tozu.
Caddeler, ayak seslerini değil
arkada bırakılanları ezberliyor yavaşça.
Her durak, bir iç geçişine dönüşüyor
her yol, kavşaksız bir hatıra gibi uzuyor.
Sokak lambaları yanıyor
ama aydınlattıkları yerler
görülmek istenmeyen kırıklıklarla dolu.
Işık artık yön göstermiyor
karanlığın ne kadar derinleştiğini ölçüyor sadece.
Duvardan düşmüş bir saat gibi zaman
ses çıkarmıyor ama eksikliği hissediliyor.
Dakikaların dili çözülmüyor
çünkü kimse neyi beklediğini bilmiyor.
Her şey oluyor,
ama hiçbiri tamamlanmıyor.
Toprağın altına gömülen
yalnızca beden değil artık
birbirine söylenmemiş sözler,
kurulmamış cümleler,
yaşanmamış sevinçler
ve yarım kalmış aşklar çürüyor yavaşça.
Yaşamın sesi
en çok unutulmuşlukta duyuluyor
bir çocuğun hatırlanmayan adı,
bir yaşlının cevap verilmeyen sorusu
ya da bir sokakta unutulan gölgenin
gittikçe silikleşen izi gibi.
Dünyanın dönüşü
artık yalnızca gölgeyi oynatmıyor,
ruhları da eğip büküyor.
Zaman kavramı, takvim sayfası olmaktan çıkıp
yüzlerdeki çizgilere,
sessizlikteki derinliğe
ve gözlerde kaybolan mesafelere dönüşüyor.
Ve yaşamak,
bir kalp atışından ibaret değil artık
bir iz bırakmadan geçmeme gayretidir,
bir başka cana değmeden yok olmamaktır.
Her şey geçebilir,
ama geçerken neye dokunduğunu bilmek
varlığın tek anlamı olur bazen.
Ağır aksak devam ediyor her şey.
Zaman yürüyüşünü yavaşlatmıyor
ama gözle görünmeyen bir yorgunluk
dünyanın üzerine çökmüş gibi.
Yol hâlâ açık
ama gidecek yer kalmamış hissi
sarmış kenarları.
Yine de yürüyen var hâlâ,
dilini bilmediği yolların anlamını arayan.
Bir iz bırakmak için değil,
anlamla buluşmak için
adım atanlar…
Ve o adımlar
şimdi bile,
sessizliğin kalbine işleyen şiirler gibi yankılanıyor.