Kalem sahibi ile iletişime geçin

şebhun

hüznün işkencesinde kurtlar kemirsin diye bedenimi
tahta bir küvetin içine bal dökülmüş bekliyorum
nevrimin ahir devrinde sinekler kaçıyor gözüme
bir yılan boğumu daralan nefeslerim
vücudum işkence raflarında geriliyor

pirinç boğasına sıkışmış ruhum
odamın soğuk duvarları söndüremiyor ateşi
kazıklı bir Voyvoda geçiyor ciğerlerimden
kalbimin kırıklığı saçılıyor etrafa
içimde koşar adım bir kabristan
toprağın üstünde asıl cehennem…

antik çağdan kalma bir lahit sanki yüzüm
evim Suriye kutusu, sırtımda dokuz kamçılı kırbaç
kalbimi sıkıyor kelebek vidalı bakışların
İsa’nın çarmıhı, Meryem’in yas karasıyım
ne olur bana öyle bakma…

orta çağdan kalma çivili bir tabuta sıkışmışım
ölüm yatağında balıkçı düğümü atılmış kalbime
yüzüme düşen ateş, dudaklarımı yakan güneş
sana susamışlığın çölünden geçiyorum
aşkın aşkına…
nefeslerini dök dudaklarımın çatlağına

ey içimin duvarlarına mıh çakan vaveyla
özlemin Filistin askısı kollarımda
yokluğun Yahudi kızağına oturtmadan beni
yutkunmayı miras bırakacağım bir dünya olmalı
sevmenin vebaline peşinen razı gelmiş kalbim
bir kez daha gözlerinin uçsuz coğrafyasından geçmeli
ve teninin cennetinde parçalanmalı nefeslerim…

YORUMLA

DEVAMINI OKU
Duygularınızı yorumlayın

Yorum ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.