suların döküldüğü havza gözlerim dağların arasından kıvrılıp gittiğim Fırat ile Dicle arasında bükülürüm gönüllere uzanan bir köprü lisanıyla gece mavisi örterken kayaları çırpındıkça dalgalanırım yüzüm balçıklı...
bütün açmazlara yara açan bir yaşamın düşünde… gül rengi… güvercin kanadına bağlı eskiden uçuşurdu mektuplar havadisler zaman eskitirdi merceğinde kalırdı duygunun sıcaklığı ipsiz düşlerde sonsuzluğa uçmak...
bu sabah… yokluğuna sofra kurdum dün gibi, önceki gün gibi çok daha öncesi gibi… değil… değil ki o şey bu şeyden üstün değil ki gönül sana...
Bir sevdaya eğildi baş can ile Keman kaşı yaktı geçti har ile Dedim seven hiç üzer mi seveni Tutuşturdu cümle varı gam ile Kavruldum bak bu...
Ten yangınlarında küllenip savrulduğum bir düşün Yokluğunda bağışlandığım zevalî aşktan geliyorum Siyah bir bulutun göğsünden süt emdiğim doğrudur Kasırgalar kopuyor, tsunamiler devriliyor içime Göğsüme kundaklanan bir...
içimin şark kuşağında hüznün atları şaha kalkmış kılıç yar elinde, darbesi can evimde… cengine esir iç süzümlerim şu hissin icmaline gelince içimin kaleleri viran hüznünde istila…...