fazla tabak…
güne henüz başlarken,
perdelerini örtüyorum ışığın
bilirsin…
gece düşlerimin önü açık yolu
hayallerime direksiyon sallıyorum
uzunları yaktım…
düşlerimi sana,
aşkı kalbime şarjör gibi sürüyorum
ve ocak’ta pişen aş’k…
mutfak tezgahında seni düşlerken
boynun nefeslerime denk düşüyor
kokun diyorum… saçlarını aralarken
dudaklarım kolye olup asılıyor boynuna
gözlerimde faz düşüklüğü, kirpiklerim titriyor
ve düşüyorum kollarımın ara boşluğuna
yemek hazır mı?
her sofra kurduğunda…
masaya koyduğun fazla tabak
gözucu iç çekmelerinden beni geçirirken
yüreğinde özlem kavuran his…
ah… sen sevgili…
en sevdiğim tat, doyamadığım lezzet
gözlerim derin bir boşlukta
burnumda tütünce…
göğsümde har gibi tutuşuyorsun
hasret yüklü bir kervan gibi
gönül hanımdan zamansız geçiyorsun
yüküm ağır…
“Çatırdayan çınarların gölgesinde duy beni
Okunmayan şiirlerin izlerinde bul seni”
“Sızlat” diyor Anıl Durmuş
bir tabak fazla…
sızlatıyor aşk…
kalp nakli bekleyen hasta gibi.