Zecir bir karanlık sızıyor içime Aklıma yuva yapmış tenha gelmelerin Ve hiç gitmemişçesine bu kekremsi his Uluorta sarıyor beni bensizliğime Güneşi göğsünde uyutan çöle inat Ayın...
sakiya camında duran esrarlı gözlerin kirpiklerinin dekoltesinde süzülün bakışların kızıl kurdeleye sarılmış gün batımlarına uzanıyor karıncalara tırmanma parkuru sarmaşık saçların seni her gördüğümde içimin rahvan tayları...
Herkes taşıyamaz ayrılığın yükünü Gidersen geri dönme elbet seni anlarım Yeter ki ağlama dökülmesin gözyaşın Ağlama büyümesin göğsümün yangınları Sığmaz, Sığmaz bu gönül dört duvar arasına...
Kabul edemem ayrılık ikramını Bayram şekeri, can simidi anlamam Ben sana niyet ettim Mahkeme-i Kübra’da Ay geceden, güneş günden geçmedikçe Sevdanla niyetimi bozamam yar Giremem bu...
Kaç bahar geçti böyle aramızdan Ne sular geçti göğsümün köprüleri altından Kaç sonbaharda güz yağdı umutlarıma Bir bilsen… Güneş çoktan karıştı karanlığa Bir tek simanı sakladım...