Daha gün doğmadan seyrin görülür Sabahtan esiyor hasret yelleri Eller sevdiğiyle seyrana çıkmış Benim bu bahtıma yalnızlık düştü Omuzumda sanki dünyanın yükü Gam keder gönlümün tasası...
girdiğim savaşlardan aldığım yaralar duruyor yüzümde bilge haritası, zamana koordine edilmiş pusula ayaklarım toz kaldırmayacak kadar yorgun artık kaç yüzyıldır mekik dokuyorum bu patikalarda çok muhabbetin...
çalılıktan atlarken yüreğime takıldın gül teninden geçiyordum canımı çok acıttın diken gül’de saklıymış bilemedim sokak yorgunuyum evsiz duygular üşüdüm biraz nereye diye sorma yer var mı...
Çatlamış dudağımın kıyısında sükûnet çanları Kum saati istasyonlarda şarap kokusu Böğrüme oturmuş krampın acısıyla kıvranırken Yüzüme ıslık çalıyor ekim rüzgârları Özüme karışmış buhranlarda elma kurusu Şehirde...
aramıza çizilen sınırlar boyu geçiyorum geceden içimde dört nala koşan atlı süvarilerin ayak sesleri birde beynime mıh gibi çakılan sesinin titrekliği kulaklarımda kendi özümün ateşinde küllendikçe...