Ben, günahsız cenin fütursuz seferiyim Ruhdaki fırtınaların neler görtürdüğünü bilirim Çehresine kan dolmuş sevdanın yarasıyım Hangi sözün hançer olduğunu sen bilemezsin Ben, tarifsiz acıların çeç olmuş...
Ben öyle yalnızlıklar görüm ki… Hiç birinde sen yoktun! Bırak incinsin ruhum Cenk etsin yüreğimdeki duygular Kardelenler dansa durmuşken Kurulsun nevrozlar Ve yaksın bedenimi aşk! Sonradan...
Beynimdeki aşkın ayak sesleri Bin tabur yürüyüşü ritminde Ve seni söyleyen şarkılar yükseliyor Sabaha uzanırken mintansız gece Yedikıta’nın sırrına kadem basan sevgili ben gözlerinde sekizinciyi keşfettim...
ve vuslata yelken açtı düşlerim karışık bir coğrafyanın hayata acı ekilmiş merkezinde kendi iç çekmelerimi yaşıyorum ürkme sevgili… bu gördüğün adam, benim işte bağışla… ne misket...
Elimde yaşadıklarımızın ortak vebali Misket misali yuvarlıyorum günahları Bıçak gibi yüreğime saplanırken anılar Sinüzit misali azıyor beynimdeki düşünceler Olur, olmaz yakama yapışıyor ellerin Çatılmış kaşlarımın arasına...
Varsın kana bulansın gönül çehresi Dar-ul payitaht’da sallansa da can Sever siğnesine bağdaş kurmuş cananı Varsın sersinler ak postu zindana Şanlı bir sefere çıkar gibi kuşanır...
Düşerken kalkmasını, Ağlarken gülmesini, Mutluluk evresini, Senden öğrendim. Yalanda doğruluğu, Dururken yolculuğu, Umutla yaşamayı, Senden öğrendim. Kaybedip kazanmayı, Küserken barışmayı, Korkusuz savaşmayı, Senden öğrendim. Telaşsız sabretmeyi,...
Müpteladır gönül aşka Lakin gel gör aşklar başka Seversin de canla, başla Karşılığı gider olur Gözde sürme, kaşta keman Mızrap vursan telde aman Yana döne arda...
Ruhumda cam kırıkları Çatlamış dudaklarım Ve kıyısında büyük hikâye Rıhtımda sus senfonisi Aslında öyle tozpembe değil Oradan göründüğü gibi hiç değil Hayatın kirli aynasında duruyor Duruyor...